Herkese iyi akşamlar,
Vallahi hasret kaldık yüzümüzü güldürecek, içimizi ısıtacak, bizi derinden etkileyecek filmlere diyenler toplanın, bu yazım sizin için.
Yönetmenliğini Lasse Hallström’un yaptığı, oyuncu kadrosunda ise Richard Gere, Joan Allen, Sarah Roemer’ın bulunduğu filmimiz gerçek bir hikâyeyi ele alıyor. Profesörün, bulduğu yavru köpeği sahiplenmesiyle başlayan bu hikâye, sadakat nedir sorusunun cevabını veriyor tüm izleyicilere. Bir köpekle bir profesörün değil iki arkadaşın hikâyesi ama bu…
Başrolde bir köpek var: Hachi, öyle basit bir köpek değil ama bu zamana kadar izlediğiniz en iyi oyunculara taş çıkartacak cinsten bir köpek o. Her gün dostuna tren istasyonuna kadar eşlik eden, her akşam da dostunun iş çıkışında gelmesini bekleyip eve onunla birlikte dönen bir köpek.
Ama bir gün bir şey oldu ve Hachi’nin profesör dostu istasyona dönemedi… Hachi bekledi; kar yağdı, bekledi; yağmur yağdı, bekledi; mevsimler geçti, bekledi; yıllar geçti, bekledi. Ömrünün son gününe kadar bir daha dönemeyecek olan dostunu sabırla bekledi ve onu beklerken öldü. Şimdi tam öldüğü yerde bir heykeli var onun ve ölüm yıl dönümü olan 8 Mart’ta tek başına senelerce beklediği yerde binlerce kişi ziyaret ediyor onu.
Ooo bu spoiler vermeyi de geçti bayağı filmi anlattın dediğinizi duyar gibiyim ama hiiç öyle düşünmeyin. Çünkü izleyicinin içini ısıtan, titreten filmin konusundan ziyade köpeğin oyunculuğu ve o ikili arasındaki inanılmaz dostluk… Mutlaka izleyin, izlettirin.
Ve müsaadenizle filmden güzel bir replikle yazımı sonlandırmak isterim;
“You should never forget anyone that you’ve loved. “
