Film Önerileri

Killers of the Flower Moon (2023)

Uzun zaman sonra sinemaya gitmeme sebep olan filmi konuşuyoruz bugün, Killers of the Flower Moon. Martin Scorsese ustalığını yine konuşturtmuş dedirtecek bir film olmuş gerçekten. Biyografik anlatıyı, yaptığı sistem eleştirisiyle öyle güzel desteklemiş ki, izlerken cidden bir kez daha hayran kaldım. Yorumlarıma geçmeden çok kısa bir cümleyle filmi özetlemek gerekirse; Film 1920’ler Oklahomasında yaşanan Osaga cinayetleri ve FBI’ın doğuşunu konu ediniyor.

Scorsese’nin verdiği bir röportajda yıllar boyunca bu tarz bir film çekmek istediğini söylediğinde beklentim baya yüksekti. Ve sonunda film yayınlanıp bunu izlediğimde bu beklentiyi karşıladı diyebilirim. Kaldı ki Türkiye de sinema bileti fiyatlarını düşünürsek filmden tatmin olmamak epey üzerdi. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim bu filmin minimum 2 Oscar ile dönmesini bekliyorum bu sene törenden. Özellikle en başarılı oyuncu kategorilerinde ciddi adaylıklar konuşturur. Çünkü filmin kadrosu muazzam. DiCaprio, De Niro gibi isimlerin yanına Jesse Plemons, Lily Gladstone koymak bide üstüne Brandon Fraser’ın kısa süreli olsada tatminkar performansı çok iyiydi. Oyunculuk kısmında DiCaprio’ya ayrı bir parantez açmaya gerek duyuyorum. Tabii ki onun ismi bir filme yazıldığında herkes abi ne kadar kötü olabilir ki der fakat baba bu filmde de daha önce oynadığı birçok karakterin sentezinde bir rolü çok iyi üstlenmiş. Özellikle Köstebek filmindeki rollenmelerini bu filmde de görebilmek çok mümkün. En büyük mü bilmiyorum ama çok büyük olduğu kesin.

Gelelim işin hikaye ve kurgu kısmına. Bence bir alıntıyı filme uyarlama konusunda en zor işlerden biri detaylarda kaybolmamaktır. Çünkü hem filmin süresini uzatıp hemde seyirciyi andan koparabiliyorsunuz. Scorsese, filmin sonuç aşamasına kadar işi iyi kotarabilmiş fakat sonlarda bolca detay seyircinin canını biraz sıkıyor. Bence oralar daha çok cutla halledilebilirdi. Ben giriş kurgusuna bayıldım özellikle flashback’ten günümüze geçişler ve o ara, hızlı bilgilerle bizi hikayenin içine atışı nefisti. Bu konuda Irishman filminden ders aldığı kesin babanın. Zaten filmografisine bakılınca bence en farkedilen şey de kendini çıkardığı noktayı sürekli koruması ve hatalarını yada takıntılarını tekrar etmemesi. Ben hikaye kısmında bir tek FBI’ın doğuşu kısmını pek anlamlandıramadım. Oralar biraz üstünkörü geçildi gibi geldi bana bir anda kasabaya inen teşkilat görevlilerini ve onların hızlı hamlelerle olayı çözüşünü gördük.

Görüntü yönetmenliği konusunda ben çok uçup kaçabileceğim böyle övmeden duramayacağım sahne göremedim yada farklı bir deneme yoktu fakat takip sahnelerinde tek plan çekilmesi aşırı hoşuma gitti. Tam dönem filmine uygun sekanslardı. Özetle bu film benim sinemaya gitme şevkimi canlandırdı evde monitörde tv de film izleme işinden baya sıkılmışım. Özellikle şu aralar vizyonda çok iyi filmlerin olmadığını düşünürsek bence Killers of the Flower Moon ilk tercih görülebilir, 1920’ler Oklahomasına Scorsese gözünden bakmak herkesin isteyeceği bir şeydir düşünüyorum. Filme gitmeden bir tavsiye, kahveyi double shot alın benden söylemesi. Şimdiden İyi Seyirler…

Yorum Yap
1 Yıldız2 Yıldız3 Yıldız4 Yıldız5 Yıldız (Henüz oy verilmedi)
Loading...

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

En Popüler Yazılar

Sosyal Eleştiri olarak sizlere dizi film oyun vb. birçok kategoride eleştiriler ve öneriler sunuyoruz. Bununla kalmayıp hayattan tecrübeler ve günümuz medyasından birçok gelişmeyi de sizlere aktarıyoruz.

Copyright © 2017 Sosyal Eleştiri. Created byPYLOP

To Top