Dikkat! Bu yazıda bolca Jodie Comer övgüsü olacaktır şimdiden duyurulur. Uzun zamandır dizi izlemediğim için ne eleştiri ne öneri hiçbir şey yazmıyordum. Çünkü bu süreçte Disney+ içeriklerini tekrar tekrar izlemekle meşguldüm fakat yıllar önce çıkan ve benim hiç bilmediğim bir mini dizi önerisi ile karşınızdayım. The White Princess.
Dizi Philippa Gregory’nin aynı adlı kitabından uyarlama olup İngilterenin en çalkantılı dönemlerindeki taht oyunlarını ve aile entrikalarını konu alıyor. Başrollerinde ise bitanem Jodie Comer, Jacob Collins-Levy ve Game Of Thrones’dan tanıdığımız Michelle Fairley var. Öncelikle bu dizinin keşke bir mini dizi olmasaydı dedirten bazı yanlarından bahsedeceğim. Birincisi konu aslında o kadar genişken 8 bölüme sığdırmaya çalıştıkları için iki bölümde 3 çocuk doğurmalar, karakter gelişimini tam göremediğimiz kral adayları benim canımı biraz sıktı. İzledikten sonra sizde de şu etkiyi bırakabilir asla şaşırmayın. “Keşke dizi 2 sezon olsaydı ya” Öte yandan savaş sahnelerinin çabukluğu ve bölük pörçüklüğü ise yine bir yetiştirme ve prodüksiyon da bakarız heyecanına kapınılmış etkisini verdi bana.
Gelelim bu diziyi çok sevmemin ve bitirdikten bir gün sonra direkt olarak önerme heyacanıma. Öncelikle tam karşılıkları olmasa da Vikings, The Last Kingdom vb. yapımları çok seven biri olarak böyle bir tarihi mini diziyi de sizlere rahatlıkla önerebilirim. Tabii ki saydığım işler gibi çok büyük prodüksiyonları olmaması işi çok benzerlerinden ayırmıyor bu bir gerçek fakat içerideki hikaye ve özellikle baş karakterlerin yaşadığı psikolojik çıkmazları izlemek çok hoşunuza gidecek buna eminim. Bence bu çıkmazları o kadar iyi performe eden oyuncular kullanmışlar ki seyirciyi o dönemde yaşasam ben nasıl karar verdimi birçok bölümde düşündürten bir yapısı var. Sadece dizinin başrolleri değil yan rollerin de hikayeye etkisini çok beğendim. Özellikle Jasper Tudor karakteri ve oynayan abimiz Vincent Regan büyük iş yapmış. Hikaye içinde çok dinamik ve kilit rolü olan bir karakteri bence çok güzel sunmuş seyirciye. Ben karakterler konusunda bir tek Cecily’i eleştirebilirim çünkü gerçekten hikayeye zorla sokmaya çalıştıkları biri gibi durmuş. Özellikle mini dizi olmasının bu karakterde büyük etkisi var çünkü çok yarım bir hikayeye sahip gibi kalmış. Sadece gelip ablasını kıskanan bir birey imajı çizmesi gerekirken onu da yapmakta zorlanmış.
Gelelim dizinin başrolü, kilit oyuncusu Elizabeth yani Kraliçemize Jodie Comer. Öncelikle Killing Eve dizisiyle fark ettiğim bir oyuncu oldu ve sonrasında bu diziye beni başlatanın da o olduğunu söyleyebilirim. Gerçekten başka yapımlarında beğendiğim performansı yüzünden değil bir tarihi dizi özelinde iki Kral’a da aşık olup, ailesi dahil etrafındaki herkes tarafından kuyusu kazılan bir karakter bu kadar güzel oynanabilirdi. Özellikle saray içerisinde belli bir zaman diliminde birkaç karakterle karşılaştığı sahnelerde jest ve mimiklerini çok iyi ayarlıyor. Bu da aslında karakterin gelişimi açısından çok büyük bir etki bırakıyor seyircide çünkü ilk bölümde izlediğimiz o telaşlı hallerinden son bölüme gelene kadar ki değişimi seyretmek muhteşemdi.
Özetle dizinin mini dizi olması ve yetiştirme çabasında yaptıkları acele kötü sahneler dışında hikayesini, oyunculuklarını ve sahne tasarımlarını çok beğendiğim bir iş oldu The White Princess. Tarihi drama dizilerini seven herkese önerebilirim bu mini diziyi. İyi Seyirler…